Cemaat: Topluluk
Tarikat: Yol
Cemaat denince akla dini topluluklar gelir de, fakat bu eksiktir. Aslında bütün topluluklar bir cemaattir. Cemaat kavramı, içine dîni bir anlam yüklendiği için cemaat denince dîni topluluklar akla gelir.
Partiler, sendikalar, vakıflar bir cemaattir, futbol kulüpleri bir cemaattir. Aile de bir cemaattir.
Kurban eti dağıtırken öldürülen Yasin Börü ve arkadaşları da bir cemaat (Parti) elebaşının emriyle katledilmiştir.
Bu noktadan bakılırsa cemaat ehli olmayan kimse yoktur!
Cemaat olmak, topluluk içinde yaşamak, topluluğa muhtaç olmak, organize olmak, insan için gerektir. Ve insan buna muhtaçtır. Cemaatsiz, topluluksuz insan ancak filmlerde olur. O da bir yere kadar!
Elbette hayırlı topluluklar da olacak, hayırsız topluluklar da!
Yediğimiz bir ekmekte bile nice ellerin, toplulukların hissesi vardır.
İşte bu organize içinde insanın bilhassa mânevî hayâtının idâmesinde cemaat-tarîkat anlayışının hissesi azimdir. Oradan manevi güç alırsınız, yalnız olmadığınızı görür, sorularınıza cevaplar bulabilirsiniz.
Bunların nice örnekleri güzel Anadolu’muz başta olarak, dünyanın nice yerlerine ilim, hikmet, ahlak, zühd, kulluk şuuru aşılayan isimler ve onların riyasetinde insan gibi insan olmanın ne demek olduğunu gösteren topluluklarla ortadadır.
Tarikat ve Tasavvuf ekolleri yeni değildir ki, bin senedir var.
Anadolu’nun Türk ve Müslüman yurdu olmasında bu ocaklar ve onların pirlerinden olan; Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bayram Veli’ler, Akşemseddin, Pir Sultan Abdalları ve binlerce erenlerin, aşıkların, hak ehli insanların yetişmesinde, nice padişahların manevi eğitimlerinde, halkın ahlâki ve dîni değerlerinin korunmasında, kahraman orduların düşmana karşı moralinin canlı tutulmasında büyük rol oynamıştır. Ve daha sayamayacağımız birçok güzelliklere vesile olmuşlardır.
Keza Ahmed Yeseviler, Abdülkadir Geylaniler ve dahi nice insan görünümlü melekler bu ocakların ümmete şâmil pirleridir.
Din ve mukaddes düşmanı kimi kafalar bazı suiistimallerden dolayı Tarikat ve Cemaat kavramlarına karşı olup, ellerinden gelse topyekûn yasaklama derdineler.
Her şeyin suistimâli mümkündür. Bir şey kötüye kullanılırsa onun hayra kullanımı da kötü görülemez. Bıçakla cana da kıyarsınız, meyve de kesersiniz. Ne yani yangın çıkarma ihtimali var diye, bütün kibritler imha mı edilmeli? Peygamberlerin bile sahtesinin çıktığı bir vasatta elbette dini yapılar da suistimâle uğrayabilir.
Bu noktada önemli olan şudur ki!
Bir tarikat-ceamaat müntesibi olmak orayı din bellemek olmasın.
O yüzden diyoruz ki:
Tarikatli ol, tarikatçi olma,
Cemaatli ol, cemaatçi olma,
Mürşidin olsun, mürşitçi olma,
Partili ol, partici olma,
Ama illa ilim sahibi ol.
Kur’an-Sünnet bütünlüğünde hâdiselere nazar edecek, müstakim bir ferâsetin ve duruşun sahibi ol.
Resme bütüncül bak.
Bulunduğun meşrebi ihya etmeyi islâmı ihya etmek zannetme
Meslekler-meşrebler bugün var olup, yarın olmayabilir, hükmünü kaybetmiş olabilir, günümüze her noktadan hitap etmiyor olabilir.
O yüzden bir yerde saplanıp kalma,
Dert hakikat olsun.
Ama illa hakikatli bir topluluk içinde ol.
Peki hakikatli olmanın ölçüsü nedir.
İcraatına bak, çözüm önerilerine bak.
Başladığı yer ile geldiği noktaya bak.
Bütün ümmete, insanlığa şamil mi? Ona bak.
Helal-Haram hassasiyetlerine bak.
Tabi bakmak için de, ilim, ferâset lazım.
Bu hususa katkı sağlayan küçük ama ibretli bir hikaye!
Şeyhin (liderin) biri, müritleriyle bir sokağa girer, bu yolun kesinlikle çıkmaz bir yol olduğunu bilen birisi bunu müritlere söyler, müritler; “bu yol çıkmaz sokak olsaydı şeyhimiz bizi buradan götürmezdi” derler. Bakar ki, onlar dinlemeyecek, şeyhe gider ona da aynısını söyler, şeyhte arkasındaki kalabalığa bakar ve der ki; “bu yol çıkmaz sokak olsaydı, bu kadar adam benim arkamdan gelmezdi” … Evet Hisse ne olmalı? Arkasından gittiğimiz de bizden kuvvet alır… biz de ondan… her iki tarafta yanlışta olabilir mi, olabilir.
Evet iki tarafa da çok iş düşüyor… Tâ nâehillere âlet olmayıp, ehliyetli olanların kıymeti biline.